YKS 2024'e Evden Hazırlanın! 7/24 Online Eğitim

Hemen İncele
Türk Dili ve Edebiyatı

Sohbet (Söyleşi) Nedir, Sohbetin Özellikleri

Sohbet (Söyleşi) Nedir?

Bir yazarın, herhangi bir konudaki düşüncelerini kar­şısındakiyle konuşuyormuş gibi anlattığı yazılara sohbet (söyleşi) denir. Gazete ve dergi yazısı olan söyleşi, günlük konuşma dili ile herkesin anlayabileceği bir üslupla yazılır. Bilimsel bir anlatımı yoktur. Yazar birtakım iç konuşma­lara yer verir. Sıcak bir üslup ve samimi bir dil kullanır.

Söyleşi anlamına gelen ve Arapça kökenli olan sohbet sözcüğünün “Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme; konuşma, görüşme” gibi farklı anlamları vardır.

Sohbetler gazete ve dergilerde yayımlanan yazılardır. Bu tür yazılarda samimiyet esastır. Yazar, düşüncelerini muhakkak kabul ettirmek için okuyucularını zorlamaz. Yazar daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürer. Sohbetlerde küçük fıkralar ve anılar da malzeme olarak kullanılır.
 

Sohbet Türünün Özellikleri

  • Kompozisyon türü olarak sohbet, makale planıyla fakat daha samimi bir dille, karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazılardır.
  • Yazar, karşısında biri varmış gibi kaleme alır.
  • Servet-i Fünun döneminde bu türe “musahebe” adı verilir.
  • Konu sınırlaması yoktur.
  • Konu, öznel bir biçimde ele alınır.
  • Yazar, düşüncelerinin doğruluğunda ısrar edici olmaz. Konu kanıtlanmaya çalışılmaz.
  • Sorulu-cevaplı cümlelere yer verilir.
  • İçten ve samimi bir dil ile yazılır.
  • Küçük fıkra ve anılar malzeme olarak kullanılabilir.
  • Konu uzatılmaz, ayrıntıya girilmez.
  • Dil oldukça yalın ve sadedir.
  • Yeri geldikçe konu ile ilgili atasözü ve vecizelerden yararlanır.
  • Sohbet yazılarında açıklayıcı ve söyleşmeye bağlı anlatım türleri kullanılır.
  • Dil, göndergesel ve heyecana bağlı işlevlerde kullanılır.

 

Sohbet Türünün Tarihi Gelişimi

Sohbet ve deneme türü birbirine yakınlık gösteren türlerdir. Bu nedenle sohbet türünün tarihsel gelişimine bakarken denemenin tarihsel gelişimine de bakmak gerekir. Deneme 16. Yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. İlk olarak Fransa’da görülmüş ve ilk temsilcisi de Fransız yazar Montaigne’dir. Daha sonraki yıllarda Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da gelişim gösteren deneme türü, Türk edebiyatına 20. yüzyılın başlarında gelmiştir. Sohbet türü de bu yüzyılda görülmeye başlanmıştır.

Tanzimat Dönemi’nde gelişen gazetecilikle birlikte Türk edebiyatında sohbet yazıları da görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde özellikle Ahmet Mithat’ın yazdığı bazı yazılar sohbet yazıları olarak değerlendirilebilir. Bu türün daha olgun eserleri ise Servetifünun ve Millî Edebiyat dönemlerinde verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Ahmet Rasim, Yakup Kadri, Yahya Kemal, Süleyman Nazif gibi isimler bu türde yazılar yazmışlardır. Cumhuriyet Dönemi ile birlikte daha kesin çizgilerle sınırları belirlenen bu tür gelişimini devam ettirmiştir. Nurullah Ataç, Şevket Rado, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Kabaklı gibi isimler bu türün başarılı örneklerini vermiş yazarlardan bazılarıdır.

Türk edebiyatında sohbet türünde yazılmış bazı eserler:

  • Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri
  • Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri
  • Şevket Rado – Eşref Saat, Aile Sohbetleri, Ümit Dünyası
  • Melih Cevdet Anday – Dilimiz Üstüne Söyleşiler
  • Nurullah Ataç – Karalama Defteri, Söyleşiler
  • Ahmet Kabaklı – Sohbetler
  • Falih Rıfkı Atay – Pazar Konuşmaları
  • Yahya Kemal Beyatlı – Tarih Musahabeleri
  • İsmet Özel – Faydasız Yazılar, Çenebazlık

 

Sohbet ile Makale Arasındaki Farklar

Sohbet, makaleden üslûp yönüyle ayrılır. Çoğunlukla günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir; hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.

Makalede ele alınan konu kanıtlama amacı güdülerek işlenir. Sohbette; konu veya tez, savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır.
 

Sohbet Örnekleri

Sevinç Arkasından - Nurullah Ataç

Canım insanoğlu! Büyüktedir gözü hep, elindekiyle yetinmez, çevresini boyuna genişletmek ister. Gözünün gördüğü, kulağının işittiği bir şey olsun da ne olduğunu anlamasın, bir türlü katlanamaz. Uğraşır, didinir, öğrenmek için bütün gücünü esirgemez, pek yorulup bitkin düşünce de gene “yenildim” demez, bir yalan uydurup ona inanır. İnsanoğlunun mutluluk arkasından koştuğunu sanırlar: oysa ki asıl ereği sevinç, şu feylezofların söylediği, “bilme”den doğan sevinçtir. Pascal: “Evren kişiyi ezse de, kişi evrenden uludur; ezildiğini, evrenin üstünlüğünü bilir, evren ise bilmez.” diyor. Kişilerin en ürkeğine, canını en sevenine bakın, en yılınç, en öldürücü doğruları öğrenmek dileğini onda bile bulursunuz.

Beş buçuk yıl süren bir savaştan daha yeni çıkıyoruz; ama insanoğlu bugünkü acı durumundan kurtulmak yolunu aramakla kalmıyor, türlü zorluklar içinde gene düşler kuruyor: aya gidecek, yıldızlarda bizim gibi kişiler var mı, yok mu anlayıp, varsa onlarla haberleşecekmiş… Yeryüzündeki bütün kişiler şimdi bunlarla uğraşıyor demiyorum; ama en bilginleri, en usluları (akıllıları) arasında kendilerini o işe bağlayanlar çıkıyor. Canım insanoğlu! Kırış günlerinde, açlık günlerinde bile düşlerin! unutmuyor, bilgisini arttırmaya, düşünce alanını büyütmeye çalışıyor.

Aya gideceğiz, yıldızlarda bizim gibi kişiler varsa onlarla tanışacağız, konuşacağız da ne olacak?.. Bunu sormak doğru değildir: insanoğlu bilginin neye yarayacağını düşünmeden bilmek ister. Aya gitmek, yıldızlardaki kişilerle tanışmak, başımıza büyük dertler de açabilir; olsun, bilgi uğrunda rahatımızı, mutluluğumuzu esirgeyecek miyiz? Böyle düşler arkasında -koşacağımıza, biz oturalım da şu toprağımızı bezemeye bakalım mı diyeceksiniz? Ah, ne iyi olur! Ama ne yapalım ki öyle demek, bir yorgunluk gösterir; yarın ise, yorgun kimselerin değil, rahatlarına kıyabilenlerindir.

Güler Yüz - Şevket Rado

Asık suratlı insanlardan hoşlanır mısınız desem tabii bana gülersiniz. Zaten ben de biraz gülmeniz için söze böyle başladım. Güler yüze ve gülmeye dair olan bu konuşmayı asık suratla dinlemenizi istemem tabii. Konuşurken söze başladığınız sırada karşınızdakinin kaşlarını çattığını, asık bir suratla sizi dinlediğini görürseniz konuşmak hevesiniz kırılır. Lafı kısa kesip bu tatsız sohbeti bir an önce bitirmeye bakarsınız. Bir de karşınızdakinin sizi güler yüzle dinlediğini, hatta araya biraz da tatlı söz karıştırarak sohbete renk verdiğini görecek olsanız konuştukça konuşacağınız gelir.

Zaten öyledir. Güler yüz her şeyden önce insana cesaret verir. Çünkü güler yüzlü insanlar her kusuru hoş gören, affeden insanlardır. Dünyada ilk adımlarını yeni atmaya başlamış bir çocuğa herkes güler yüzle bakar. Onun her kusuru yapabileceğini ve bütün kusurların affedilmeye layık olduğunu önceden kabul ettiğimiz için çocuk karşısında gülümser bir yüz takınırız. Olgun insanlar yalnız çocuklara değil, herkese affedici, kusura pek aldırmayıcı bir yüzle bakarlar. Bu dünya öyle çatık kaşla dolaşmaya, şunun bunun kalbini kırmaya değer bir dünya değildir. Onun için güler yüzlü insanlar arasında yaşayanların hayatı daha tatlı geçer. Bazı kimseler vardır, sanki Cenabı Hak onlara gülmeyi yasak etmiştir. Gülümsemeyi aklı başında adamın ciddiliğini bozan bir hâl sayarlar. Yüzgöz olmasınlar diye çocuklarına gülmezler; laubali demesinler diye komşularına gülmezler. Kaşları sanki kudretten çatılmıştır. Çalışırken çatık, konuşurken çatıklar. Hatta kendilerine ettikleri zulüm yetmiyormuş gibi gülenlere de kızarlar.

Hayatı böyle saymak çok yanlıştır. Unutmayalım ki biz insanların hayvanlardan bir farkımız konuşmaksa öteki farkımız da gülmektir. Hiç siz ömrünüzde gülen, kahkahalar savuran bir hayvan gördünüz mü? Zavallılar kim bilir ne kadar gülmek istiyorlardır! Hatta insan kardeşlerinin öyle bazı tuhaflıkları vardır ki onların karşısında herhâlde kahkahalarla gülmek için can atıyorlardır. Ama ne hikmetse yüzleri gülmeye elverişli bir şekilde yaratılmamıştır. Kendilerini ne kadar zorlasalar gülemezler. Hâlbuki insanlar, çok şükür, gülebiliyorlar. Bu imkânı niçin kullanmamalı?

 
» Önerilen: Gazete Çevresinde Gelişen Metin Türleri
» Önerilen: Öğretici Metinler

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Başta kişinin kendi sağlığı olmak üzere, başkalarının da sağlığını korumanın en önemli aracı temizliktir. Sadece beden temizliği değil, kullanılan her şeyi ve her ortamı temiz tutmak da temiz olmanın gereğidir. Kişisel temizlik sağlıkla yakından ilgilidir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir